17 Kasım 2009 Salı

KIRIK EYLÜL



Tut, sakla kendini
al sakla kötülükleri karanlıkta
içinde ışık korkusu.

Üzeri örtülsün derin günlerin
yaşanmış, düşünülmüş ne varsa
kalsın altında zamanın
bunca yıl içinde yaratıldın ya!

Mavi bir rüzgar uçursa her şeyi
tozu dumanıyla ağır örtüyü
saçılıverse ortaya bir eski ülke
buruk bir gülüşe dönüşse hayat
özür diler mi karanlık
şu kadarcık aydınlıktan?

Kaybolan yüzlerce dünya şimdi dönmüyor
“çok bilmiş” ressamın koşar atları
üstüne üstüne tüm çocukların
üstelik tabağında bülbül eti.

Yürekte kırılıyor camdan umutlar
kimler için doğar ki bu yorgun güneş?!


1 Kasım 2009
Mehmet BÜYÜKÇELİK

21 Temmuz 2009 Salı



Durdum baktım..
Arkamdaki kapılar bakınca görülecek, görüp de dönülecek mesafede değil ...değilmiş ..
Durdum baktım... öyle anladım..
Kaçını ben kapadım , kaçı yüzüme kapandı? Hangisi zaten mühürlüydü de denemedim bile açmayı bilmem..
Kimi gözüme dar göründü, kiminin azametinden korktum...
İnanmadım mı ben şimdiye dek kapıların varlığına yoksa , kanmış olabilir miyim geçiş izni denen insan uydurmasına ben de herkes gibi?
Medet ? Umuyorum evet ....

19 Haziran 2009 Cuma

Yeninin eski kokusu...


Kaç sene olmuş sen küçük ayacıklarını toprağa basalı?
Yaşından önce kumlarla oynadığına göre 17 sene olmuş dolu dolu...Senin anıların arasında da artık "çocukken" isimli bir bölüm var güzel kuzum...
17 yıllık o bakışın bana anlattıklarını senden başka kimse bilemez ...o bakışın anlamını da benden başka kimse bilemez ...ortağım benim...

Dünyada varlığın uzun ve kalıcı olur , umudumdur...Toprağa her basışında "çocukken" kumlarla oynaşırken duyduğun coşkuyla için titresin...

Canım kardeşim , güzel ve acı gün ortağım...Anılar parkındaki oyun arkadaşım hatta küçük oyuncağım :)

Ömrün de varlığın da adın gibi parlasın ...

IŞIĞIM...

27 Mayıs 2009 Çarşamba

minik sevgili...

Miniğim ;
gelir gelmez yerini seçmen ne kadar da tatlıydı öyle ...burayı sevdim olur mu diyen o bakışlarını hiç unutmayacağım... işte dedim benim minik kedim...başına buyruk , özgür, meraklı ama düşünceli sevgi dolu sevilmek isteyen ve bunu en tatlı biçimde beceren :)
Lokum geleli daha bir rahat ,sinirleri alınmış, dingin ama bir o kadar da neşeliyiz ailecek...korkulacak bir yanı yokmuş be lokumum!!! Keyfine bak sen ye, iç, oyna , uyu tuvalete git,kudur ama ne olur koltuklara tırnaklarını geçirme...güzel güzel oyuncaklarınla oyna minik stres topacım benim ...
Seni seven eli maşalı annen :)

21 Mayıs 2009 Perşembe

Lokum...

Küçük burnun dünyayı ilk kokladığında üç kardeştiniz...Seni iki gün sonra gördüğümde yalnızdın ve acaba o da mı gidecek yoksa yaşayacak mı diye endişeliydik...
Ama birgün bizim evimizde pıtır pıtır koşmanı beklemiyorduk...
Oluyor işte yarın seni evimize getireceğiz... bir deneyeceğiz ...sen bize biz de sana alışabilecek miyiz göreceğiz...olur da bi de alışırsak ya nolucak o zaman???
Lokuuuummm!!! KORKUYORUUUUMMMM!!! :D

21 Nisan 2009 Salı

Kötü Tüccarlar



tanrım biz basit insanlardık.
mal alıp satmaktı bizim işimiz
(ve kimsenin almayı düşünmediği
mallardı ruhlarımız)
kumaşın kenarına bakıp paha biçmezdik
ölçtüğümüz kumaşta hile hurda olmazdı
hiç yarı fiyata satmaya kalkmazdık
kalan parçaları
buydu bizim günahımız

yalnız iyi mal alıp satmaktı bizim işimiz
hayatta bir küçük köşemiz olsun bu bize yeterdi
değeri çok olan eşya hayatta az yer tutar.
biz nasıl bir ölçü kullandıysak, şimdi sen de
bizi o ölçüyle yargıla
biz mülkümüze mülk katmadık.

tanrım, biz kötü tüccarlardık

dimitrios antoniu

15 Nisan 2009 Çarşamba

Tanrım gözün üstümde biliyorum ama...


Ne yapacağına karar verdin mi dedi "kararlı" bir sesle...

Sevgili Tanrım, içimdeki kendini ifade ihtiyacı ve bunun güçlüğü bu aralar en sık hissettiğim duygu ...Aslında duygu değil bu; bu durumun bir duyguya neden olması gerekiyor ama ben o duyguya bile karar verebilmiş değilim...Hayır şikayet etmeyeceğim aksine bunları ifade edebilmem daha ileri düzeyde bir ifade gücüne ulaşmamı sağlayacak umudunu taşıyorum...İçinde umudun olduğu bir durum şikayet sayılabilir mi? Bence sayılamaz...Hatta SAYLANMAAAZZ!!!

Evet belki şikayet değil ama sana rapor vermek istedim...Olur a işin gücün çok...genellikle sorunsuz bir kul olduğumdan beni göz ardı etmiş olabilirsin...öyleyse bile sana gönül koyacak halim yok ...E Tanrımsın vardır bir bildiğin ...Bakalım bu karnımdaki kelebeklerin kanatlarının kırıldığı zamanlar silsilesini atlattığımda kulağıma neler fısıldamış olacaksın diye sadece merakım...Lütfen elimi bırakma ...Kulağım sende , senin de elin bende olsun...

Biliyorum seninle aramızdaki bu bağı tüm kullarınla kuruyorsun ama kabul et ki ben seni dinleme konusunda biraz iyiyim ve bunun sebebi de içimdeki istektir biliyorsun...Bu küçük oyunbaz kulunun tek istediği onunla biraz daha elim sende oynamandır...Çünkü ne zaman beni ebelesen ben kulun daha bir iyimser,daha sevgi dolu ,tahammüllü ,hoşgörülü ,uzluk sağlayan, yardımcı , örnek ve yaratıcı oluyorum... En önemlisi de sana daha yakın oluyorum...senin dokunuşun beni dünyanın, evrenin düzeni , geleceği ve bütünlüğü için çalışmaya , hayatı kendimden başkaları için de güzelleştirmeye teşvik ediyor...Mutlu ettiğime inandığım her kulunla sana daha çok yaklaşıyorum...
Ne zaman karşımda umut ve sevgi verdiğim birisi gülümsese benim başım hemen müşfikçe yana eğilir ...sen okşayasın diye...

Sevgili Tanrım azimliyim...Karar vereceğim... ama neye azimliyim adını koyabildiğim gün benim de yeni bir adım olacak , sadece senin bana hitabedeceğin yeni bir isim ...Biliyorum ki bir gün beni yanına aldığında başımı bu isimle okşayacaksın...

Lütfen beni sevmeye devam et...

Bana tüm verdiklerin için , öğrenmemi sağladıkların için ve tüm var ettiklerin için sonsuz teşekkürler ...yok ettiklerin için ne diyebilirim ki ben basit bir kulum ve yokluk beni korkutur ...
Biliyorum ki yokluk ve varlık aslında birdir ama sen hangisi bize uygunsa onu algılamamızı sağlarsın...
Algımı açık tutmaya devam et ...Teşekkürler... Kocam , ailem, dostlar ve iyi insanlar , dağlar, ağaçlar , şelaleler, otlar, denizler, toprak, aşk, bebekler, sincaplar, kuzular ve çiçekler için ayrıca minnettarım...

Seni seven sıradan kulun...

12 Mart 2009 Perşembe

Denize Giden Atlılar...

Güneş binaların ardında denize düşmeden az önceydi...
Engel atlarıydılar ;
bu defa azgın dalgalara karşı...

Yılgınlık kalır sularda...düşkünlük kalır...
çaba yutulur dalgalarca....
yaranın tuzu denizin tuzuna karışır...

11 Mart 2009 Çarşamba

Farkındayım...yanımdasın...


Suya bakan pencerenin pudra rengi perdeleri...
Ağva'dan aklımda en çok kalan bu pencerenin önünde öylece durup akan suya dalışın oldu...su ki yerde ve gökte ...

Ömür suyu akarken ,ayaklarımız çakıllara ya da kumlara değmeden daha, daha boyken yaşam denen deniz daha çok durmalıyız böyle pencere önünde sevdiceğim...
Ellerimiz tutuşacak güçteyken,üşüyen ayaklarımız yatakta diğerinin sıcağına muhtaçken şömineli taş odalarda uyku tutmamalı bizi...Uyku tutmamalı ki iki şişe rarumu - Latince ender bulunan demekmiş- ateşi izleyerek devirmeliyiz ...

Çok mutluyum...
Hayata karşı açım...üstünü örttüğüm ideallerimi gerçekleştirmek için gecikmiş olabilirim...bedenimin dinamikliğini kaybettiğine şahit oluyorum...yaratıcı hiç bir şey yapamamaktan yorgun düştü zihnim ,oysa yaratırken yorulmalıydı...öyle hayal etmiştim küçükken ben... çok doyum sağlayabilecek, çocukluğumdan beri hayal ettiğim , emek verdiğim, emeği verdiğim mesleğimi bu saçma sapan ortamda geçekleştirmek istemiyorum...çok kilo aldım... ama ............MUTLUYUM....

Farkındayım artık ...uzun süredir farkındayım hem de ....nefes alıyorum...hala felsefe yapıyorum...insanları anlamaya çalışıyorum... onlara mesafe ve özgürlük tanıyorum...ve aynısından istiyorum...bi tek sen az daha yaklaşır mısın sıcaklığını hissedeyim...

Sen varsın... seni seviyorum...

Nefes al ... bak yanındayım...

10 Mart 2009 Salı

S Ü T . . .



Kana kana içerken çenemden göğsüme damlayan sütsün sen telaşla, farketmeden yere inmeye çalışan bedenimden...ılık, serin, taze bir aromasın yaşamın acısından tatmadan lezzetine varılmayacak...Bir mazeretin var mı göğsümden yere inerken, yoksa yerden inmek için de kürenin durmasını mı bekleyeceksin sen şimdi ? Ben de inebilir miyim seninle sonraki durağında kürenin?

Kim bilir kaç durak kaçırmışızdır birbirimizi tanımadan ...Kim bilir kaç kez kimler için durmuş olmalı dünya ...senin için de durdu mu hiç acaba? Ben dönmekteyim çeyrek asırı geçti...tekledi elbette ama durmadım hiç...benim tanrım istikrarı sever çünkü...

Seçmediğimiz birşeyleri yaşayalım biraz dedim ama korktum sonra seçmediğimiz kötü şeylerden...İyileri kötülere çevirmekten...kontrol edemediklerimden...

Bana iyi gel yine ... yine hafiflet beni..." kontrolsüzce" çenemden göğsüme damla süt gibi ılık, serin, taze... ama daha yoğun kıvamlı ol ki uzun sürsün yere inişin ....ya da... işaret parmağım yakalamadan seni daha çenemde telaşla inmelisin belki göğsüme ...

Çünkü tanrı orada , göğsümde...

28 Şubat 2009 Cumartesi

Aynı şehirden dostlar...



Kimi dostlarınız vardır; varlıkları çok anlamlıdır ... Ve kimi anlar vardır geçmişinizi çok özlemenize neden olurlar.

İşte o bahsettiğiniz kimi dostlarınız dünya üzerinde oldukları sürece yanınızdadırlar da...Cismen uzaktayken bile...Treniniz yol aldığı sürece belki vagon vagon gezerler ama, yolculuğunuzda eşlikçiniz olduklarını bilirsiniz...

Bazen de varlıklarına o kadar alışırsınız ki artık başka vagonlara gitmelerini istemezsiniz...İşte böyle zamanlarda hüzün basar göğsünüzü...Sevgili dostunuz şehir değiştirirken özleyiverirsiniz geçmişi yakın bile olsa o geçmiş geçmiştir çünkü...sürekli göremesenizde aynı şehirde bir dostunuzun olduğunu bilmek rahat ettirir gönül yaylarınızı :)

Ama heyhat yaşam herzaman gönülden gelen müziğinize eşlik etmek istemez!!
Artık ailenizden biri saydığınız kadim dostunuzu şaraplı ,keyifli ,hoş sohbetli bir beyoğlu akşamının ardından zaten uzak olduğundan serzenişte bulunduğunuz Yeşilköy'e bir de üstelik ev toplamaya gönderirsiniz :(

Yüzünüze ev sahibi edasıyla bir güzel kurulan hüznünüzle bir uzun iç geçirirsiniz; aynı şehirde son bir kucaklaşıp arabanıza döndüğünüzde...

Ama olsundur ...Yaşanacak çok zaman vardır birlikte, paylaşacak çokça fikir , anı olacak nice bir aradalık...çoktan da çok umut...Hayatta olalım da ,hayatla olalım , işbirlikçi olalım da varsın vagonlarımız ayrılsın birazcıkdır iç çekişiniz...

Nasılsa hala aynı yöne gitmekteyiz seninle...Aynı şehirden dostlar değilsek de artık Tanrıya şükür hala aynı dünyadanız :)
Seni şimdiden özledim Duygucukcuk...Beni sık ara ,telefonla da olsa hayat dolu şakımanı duyayım canım arkadaşım...

30 Ocak 2009 Cuma

Gökyüzüne açılıyor kara deliklerim...

Günün anlam ve önemini anlatan bir yazı yazmak isterdim... yanlış anlaşılmasın , gün kavramının anlam ve önemini..
GÜN...
Sadece ...yalın ...anlamdan arınmış...olduğu gibi, gün....Olması gerektiği gibi değil...
Varoluşumun bir günü, belki kuş sesleriyle uyandığım... Telaşsız ama zinde ayak uçlarımın yataktan yere usulca indiği...Güneşle selamlaşıp avuçlarımdan taşan suyla yıkandığım..Bir bardak soğuk süte bulanan ağzımı sevgilimin gül yüzüne damgaladığım... dingin...huzurlu...kendimi aynasız görebildiğim bir gün...
Anlamsız mı? Ya da daha başka anlama gerek var mı...
Peki ya kararmışsa içim gün ışıldayabilir mi yine de ? Yine de beklemeli miyim ışıltının beni aydınlatmasını? Güzel bir müzik çalınıyor kulağıma böyle umutlanmakla ilgili konuşunca bile ...
Belki de karanlık yoktur...belki sadece sırtını dönmektir karanlık...güne, güneşe, varlığına...
Güzel müzikler çalındıkça kulağıma gökyüzüne açılıyor kara deliklerim...duvarlarla örülmüş ,ama aydınlığa ulaşan rotam kara deliklerim...Kararmayı yaşamadan ışıldamıyorum belki de ...
Anlamsız mı ? Oysa benim anlaşılma kaygısı taşımamam bile anlaşılır gibi değil öyle ya...
Güne gülümseyen kömür gözlü bir çocuk yüzü benim umutsuzluğum ....bağırıp çağırmadan, usulca umuda seslenen...Kurabiye yanaklı sevdiceğimin kuytusunda ısınan...

İçindeki karartının başını okşa ve gülümse ...Günün geri kalanı da sana gülümseyecektir...

Sahi sizin gününüz nasıl geçiyor?

27 Ocak 2009 Salı

Taşın üstünde kilim...kilimin üstünde kayısı çekirdekleri...


Sevgili anneanneciğim...o eski püskü kilimin üstünde en uygun taşı ele geçirip bacaklarım, belim ve hatta çenem ağrıyana kadar çekirdek kırıp yerken hiç düşünmüş müydüm acaba bugün bu son derece basit görünen anı özleyip iç geçireceğimi...

Kim bilir belki de hep düşündüm ama farkında değildim.....o güzelim ağaçlarımızın,toprağın kuruyacağını... senin gideceğini...toprağın özlemden çatlayacağını...bir gün büyüyeceğimi ve benim de yaşlanacağımı farkedemedim...Bunları sadece düşüncem sandım...

Ama oldu bak... Artık anneannemin kayısı ağaçları , elleriyle ayıklayıp kuruttuğu kayısıları yok...Anneannem de yok...varken de yok olmak için çabalayan ama yaptıklarıyla varlığını kanıtlayan anneannem bir süredir yok...Yani buralarda değil bu aralar...

Son kuruttuğun kayısılar da bitti anneanneciğim... Uzun süre sakladım onları yalnız evimin yalnız dolabında, ama senin insana özgü ömrünün bile bittiğini düşünürsek çok da uzun dayanmadılar...

Çok üzgünüm sana daha çok sormadığın için ...çok üzgünüm daha çok söylemediğim için...çok üzgünüm gidişini kaçırdığım için...

Acaba torunlarım var mı başka bir boyutta ve benim anneannemi hatırlatan kayısı çekirdeklerim gibi beni ne hatırlatacak onlara...

Artık siyanürlü diyorlar , yenmemeliymiş...Ama ben zaten yıllar önce yediğim çekirdeklerin tadına yeni varıyorum...