29 Eylül 2014 Pazartesi

Pamuk Şekerden Bulutlar

En tepedeki pamuk şeker bulutlar...Onlar aşağılardaki kıpır kıpır karanlık bulutlar gibi değil daha güven verici, güneşle uzlaşma halinde. Diğerleri geçici de olsa onlar güneşin yareni, daima  yüksekte ve kocaman ve dahi güleryüzlüdürler. Her zaman güvende hissederim onları seyrederken. Büyürken bulutlar da değişir. Değişken, geçici, kasvetli çok zaman güvenilmez ve fevri olurlar. Oysa pamuk beyazı kuzu kılıklı bulutlar çocukluğundan beri bulut deyince aklına gelenlerdir. Hep vardır, hep de olacaktır. Gökyüzünün demirbaşıdır. Çocukluğun bitmediğinin garantisidir onlar. Ama onlar da geçip gidiyor ve biz fark etmiyoruz diyor sevdiceğim. Evet sevgilim yaşam da öyle işte ...Ömrün en güzel günleri bulut gibidir. Ancak yağdığında anlarsın geçtiğini... Yağmıyor, dağılıp gidiyorsa kendini anlam veremediğin bir fırtınanın içinde bulduğunda sorarsın: Ben bu ana nasıl geldim?
 
                                  Emek. BU.

7 Eylül 2014 Pazar

Aman ha yanılma! Yanılsa :)


Kedim bazen boşluğa gözlerini dikip duruyor. Derler ya başka boyutları görüyorlar diye, bunları düşünürken farklı  boyutların bizdeki karşılığını konuşuyoruz sevdiceğimle. Hayvanların duygularından milyonlarca yıl önceki yaşam formlarına... insan beyninin  evrimsel gelişimine kadar uzanıyoruz.   Düşünsene diyorum homosapiens ilk varolduğunda ona telefon ya da televizyondan tattırsan dünyası birbirine girerdi, tapmaya başlardı anlamadığına karşı büyük bir korkuyla. Bizim de farkımız yok aslında. Algımızı zorlayan, açıklayamadığımız nice şey var. Örneğin neden uzaydaki nesneler topaç gibi dönüyor arkadaş bu neyin kafası? Uzay sandığımız gibi koca bir boşluk değilmiş üstelik ! Uzayın bükülebilirliğini düşününce nereye düştük biz arkadaş diyor insan! İlk insan için televizyonu açıklamak ne kadar imkansızsa bizim için de bu durum öyle. Kaldı ki televizyonun nasıl çalıştığını ben hala açıklayamam :) Sadece benim doğduğum dünyada zaten vardı ve normaldi. Yalnızca bu bile pek çok şeyi sorgulamadan kabul etmemize neden değil mi zaten... "Algılamak zorsa kabullen!"bükemediğin eli öpeceksin yani!  İşte insan olmanın parolası! Sorma , sorgulama...tüm bu yanılsamayı, uydurulmuş gerçekliği "yaşamaya" devam et... Varoluşun topyekun bir ilüzyon olduğu duygusu yüzüne   vurdukça tüm bu kandırmacaya karşılık ona kapılıp gitmek yerine kendi kişisel yanılsamanı yaratmandır  sanat diyorum. Şu koca kandırıkçı evrende tek anlamlı tek gerçek şeydir ... Sanat ve aşk aynı boyutu paylaşır üstelik. Kendi gerçekliğimin  şerefine bir şeyler uyduracağım, yanılsamayı aşkla kandıracağım bugün de...