29 Mayıs 2012 Salı

DUYU HAFIZASI ŞARKILARI NO : 3

          
                  
        Sakın kanala inme diyor annem,iki çocuk sele kapılmış ölmüş bak diyor dehşetli gözlerini kocaman açarak. Azıcık korkmuş olsam iner miydim yine de, iner de otoyolun karşısında ,lojmanın 1 km dışında bulur muydum kendimi acaba...

          O koskoca su deposunun kapağını kaldırıp bakar mıydım tel merdivene tırmanıp...
Ateşle oynar mıydım ağaç altlarında...Cesaret eder miydim toprak içinde ayaklarla annemin tertemiz salonuna girmeye..Gönüllü olur muydum karıncaları kurtarmaya....Papatyadan tacımla dünya güzeli seçilir miydim ayağımda bezden papucum, kucağımda kör kedicik...

          Bozuk para diye yutturduğum gazoz kapaklarıyla gazoz alabilir miydim....Atlayabilir miydim boyumdan büyük salıncaklardan...

         Özgür olmak ister çocuk,kanatları vardır görmezsin...Hiç uçmadım sanırsın ama senin  de çocukluk pabuçların vardı uçmaya hazır,hızını alırken eskidi de atıldı...

          İnmem anneciğim ne işim var diyorum...kocaman gözler yavrusuna güvenle gülümsüyor...


ESKİ ÇOCUK




Solda görünen kemerli balkonlu ev bizimdi...Bu sokakta bezden topla futbol oynardık. Sokak bize öyle büyük gelirdi ki...  Akşamları ise sağdaki elektrik direğinin ışığında oynarken;  ışığa büyü (zehirli örümcek) gelir diye hep tetikte olurduk. Sağdaki evde çocukluk arkadaşlarım Mehmet ve Mustafa Bağcı'lar; soldaki evde ise Mehmet ve Kadir Kutlu otururlardı. O zamanlar yerdeki döşeme yoktu. Doğal kayalıktı. Ben çeşitli modellerde tel araba yapardım. Herkes için sayısız tel araba yapmışımdır. Hey gidi günler. Bugün o günlere dönüp bakıyorum da…

       

 ESKİ ÇOCUK
Dönüp baksam uzaktaki çocukluğuma

sabahın gözyaşında düşer bayram.

Sararmış zamanların bağ arasından

gülümser mi bir salkım dönüp baksam?

Bilirim paslanmıştır sevinci

oracıkta kalmıştır tel arabam.

Dönüp baksam ki bahçemiz yerinde

kaysılar tatlanmış, çocukluğum yok.

Hem dargın hem peşimde masumluğum

batan günün suskunluğu yüzümde.

Belki kalkmıştır vapur, dönsem ne çıkar

martılar susmuş, çayım soğumuştur.

Yarınların kucağında bir bebeğim ki

içimde yağmalanan eski çocuktur. 



Babacığımın hazırladığı Silgi şiir dergisi bu ay Şiiristan adıyla çıktı.Daha önce yayınladığım bu şiirine orda tekrar rastladım.Bu defa öyküsünü de anlatmış...Hele bir de "eski çocuk"un yaşadığı o taş evi de göstermiş ki bu defa işte sofraya hem tatlı hem de görsel olanı koymuş ...Eee bana da bakmak ,hissetmek ve anlamak düşmüş...Çok Yaşa Babam !

28 Mayıs 2012 Pazartesi

ADOLF HİTLER, KADINLAR VE ÇOCUKLAR





Adolf Hitler’in propaganda şefi Dr. Joseph Goebbels özenle tuttuğu günlüğüne 29 Mart 1932 gecesi şu notu düşmüştü: “Önder (Hitler), kadına karşı alacağımız pozisyona ilişkin olarak çok yeni düşünceler üretiyor. Bunlar gelecek seçimler için belirleyici önem taşıyor; çünkü biz ilk seçimlerde bu alanda sert tepkilerle karşılaştık. Kadın erkeğin cinsel ve iş yoldaşıdır. Bu hep böyleydi ve günümüzün ekonomik koşullarında da hep böyle kalacaktır. Dün tarlada, bugün büroda, erkek hayatın örgütleyicisi, kadın ise onun yardımcısı ve yürütme organıdır. Bu düşünceler çağdaştır ve bizi yükseklere çıkaracaktır.”

Nitekim kadınlara yönelik olarak sürdürdüğü propaganda sayesinde Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi 1933 seçimlerinde kadınlardan çok sayıda oy alarak iktidara geldi ve Hitler başbakan oldu.

***

Nazilerin başa geçmeleriyle birlikte Hitler’in kadın politikası da adım adım hayata geçirildi.

Nazi idealine göre kadın, kendilerinden önceki Weimar Cumhuriyeti’nde görülen özgürlükçü kadın hareketinin elde ettiği kazanımların tersine yeniden erkeğin egemenliği altına girmeliydi. Çıkarılan yeni yasalarla kadının eğitim ve çalışma olanakları kısıtlanıyordu.

1938 yılında kadının toplum içindeki rol ve değerinin vurgulanması doğrultusunda “Anneler Günü” ve “Anne Onur Madalyası” türü simgeler kurumsallaştırıldı.

Naziler, kadının özgürlük ve eşitlik istemlerini, dolayısıyla kadın kurtuluş hareketini cinsler arası yerleşik düzeni yıkmak için ortaya atılmış bir “Yahudi buluşu” olarak değerlendiriyorlardı.

***

8 Eylül 1934 günü Nürnberg’de toplanan NSDAP Kongresinde Hitler şunları söylemişti: “Kadının kurtuluşu/eşitliği/özgürlüğü, Yahudi beyni tarafından icat edilmiş sözcüklerdir. Biz, kadının erkeklerin dünyasına girmesini doğru bulmuyoruz. Bizim doğal ve doğru bulduğumuz, her iki dünyanın birbirinden ayrı kalmasıdır.”

Joseph Goebbels, Nazilerin kadın politikasını tek cümlede özetliyordu: “Kadın için öncelikli, en iyi ve ona en uygun yer ailedir; onun yerine getirmesi gereken harika bir görevi vardır: Halka çocuklar armağan etmek!”

“Anne Onur Madalyası”nın dağıtımına 21 Mayıs 1939 günü başlandı. Çok çocuk doğuran annelere madalya veriliyordu. Dört ve beş çocuk sahibi anneler bronz, altı ve yedi çocuklular gümüş, sekiz veya sekizden fazla çocuğa sahip olan anneler ise altın madalya ile ödüllendiriliyordu.

Alman kadınların çocuk aldırmaları ise büyük bir suçtu. Ceza Yasası’nın Weimar Cumhuriyeti döneminde kaldırılmış olan 219 ve 220. maddeleri ağırlaştırılarak yeniden yürürlüğe girdi. Kürtaj yalnızca Yahudi ve başka “aşağı” ırklardan kadınlar için serbestti.

***

Nazi devletinde Alman çocukları ve gençleri büyük önem taşıyorlardı. “Mükemmel bir gençlik” yetiştirmek Hitler’in idealleri arasındaydı. Kendi sözleriyle “sert bir pedagoji anlayışı” vardı. Güçsüz, güçlü olanın önünde engel oluşturmamalıydı. “Benim ülkemde öyle bir gençlik yetişecek ki onun önünde dünya korkuya kapılacak” diyordu, “güçlü, soylu, korkusuz bir gençlik.”

Hitler için gençlik “her şey”di. En şiddetli acılara bile dayanabilmeli, güçsüzlük nedir bilmemeliydi. “Özgür, fevkalade bir hayvan gibi gözlerinden şimşekler çakmalıydı” o gençliğin. Bir konuşmasını, “Benim gencim güçlü ve güzel olmalı” diye bitirmişti.

Ne var ki o güçlü, güzel gençlik II. Dünya Savaşı’nda tükendi. Almanya milyonlarca insanını yitirdi, Hitler’in başlattığı savaş Avrupa’da 50 milyon kişinin ölümüne neden oldu.

***

Bana belki, “Bu yazıyı neden yazdın” diye soracaksınız. Belki duyduğum bir şeyler bu konuyu çağrıştırmış olabilir. Bilemiyorum!

Deniz Kavukçuoğlu
28 Mayıs 2012 – Cumhuriyet