16 Nisan 2011 Cumartesi

Yüzünde Uçmak...


yüzündeyim...
hayatın kaymağında
son hızla öpüyorum en güzel yerinden...yüzünden...
ağla bana , seni seviyorum...

yüzündeyim...
yaşamın kaynağında
daha bir parlağım göz pınarlarında ...
ağlıyorum sana ...beni sev...

"dön" benim için , sen döndüğün sürece yaşıyorum ...

http://www.youtube.com/watch?v=KyQCRx0e2Dw&feature=related

10 Nisan 2011 Pazar

KENDİ ŞİİR BEĞENİSİNE İNANMAK



İnsanı mutlu eden şeylerin başında beğenme duygusu gelir. Öncelikle varlığımızı ve seçtiklerimizi beğeniriz. Yaptıklarımızın çoğu bizim için değerlidir.

Neden beğendiğimizi tanımlayamasak da, hoşlanıyorsak tamamdır. Ancak pazarda ilk görüşte beğendiğimiz elma, sonradan daha güzelini gördüğümüzde gözden düşer. Bu eylem bize beğenme olgusunun geniş ufuklu (daha bilgili) ortamda daha iyi sonuç vereceğini gösterir.

Sanat, güzelliğin çeşitli eylemlerle anlatımıdır. Ya anlatım güzel değilse ne olacak? Sanatçının sanatına karşı sorumluluğu ve sanat kalitesi burada ortaya çıkar.

Her sanat yapıtı bilgiyle üretilir. Bilgisiz eylem yetersiz bir çabadır. Şiir de bilgiyle yükselir ve beğenme duygumuzu da yükseltir.

Şiire gönül vermiş, hevesle yazmaya çalışan ve şiirden kopamayan çok insan var çevremizde. Yaptıklarını beğendikleri için bu eylemi sürdürüyorlar. Şiir üzerine yazılarıyla önemsenen Octavio Paz “Şiir, şairinin kültür yapısını ortaya koyar. Kalite bilgiyle orantılıdır“ der. Okuduklarının taklidini çok iyi yazan bir ‘şairin’ bu sözden öğreneceği çok şey vardır.

Çevrede, insanda ve olaylarda gözlemleyebileceğimiz şiirsellik her zaman vardır. İyi bir şiir, bu şiirselliği bizimle buluşturur. Buradaki yaratıcılık ve beceri şaire aittir. Oysa yaptıklarıyla yetinenler bir basamak yukarısını düşünemezler ve yerinde sayarlar. Bu da şiirin doğasına aykırıdır. Çünkü şiir, ilkbaharda yenilenen doğa gibi kendini yenileyerek yaşar. İyi şair bu bilinçle yeni bir sözün peşindedir. Diğer şairler ise kalıplaşmış sözleriyle üretmeyi sürdürdükleri yapıtlarını yeterli görüp beğenilerini de geliştirmeyenlerdir. Şiiri bilgiyle yazanların azınlıkta olduğu toplumda, kendi şiirini en iyi sananların çokluğu acı bir gerçektir.

Şiirin ideal bir yapısından söz edemeyiz. İyi bir şiir akımlar başlatabilir, kendi kuralını koyabilir, tüm bilgisini de içinde taşır. Bu ele avuca sığmayan sanatın beğeni ölçüsü kolay edinilemez, taşıdığımız bilginin yardımıyla oluşur. Ayrıca, şiiri oluşturan unsurların çokluğu da bilgiyi zorunlu kılar.

Üretilen her şiir eskimeye başlar, yerini ancak yeni bir şiire bırakır. Beğeni duygumuzu sürekli ileriye iten bu olgu da gösteriyor ki beğeni dediğimiz şey kişisel olduğu kadar sanatın doğasından ve toplumun genel eğiliminden de yönleniyor. Kendi kabuğunu kıramayan ve şiirin yarattığı iklimden beslenemeyenlerin beğenisi bir değer ortaya koyamıyor. En azından bu nedenle her şairin saplantılı ve bencil bir beğeniden özenle kaçınması, sürekli yenilenmeyi önemsemesi gerekiyor.

Beğeni olgusu, gelişen yaşamla birlikte sürekli tırmanıştadır.

Şiirle uğraşan bir arkadaşım bana “büyük şairleri okumuyorum, onların etkisinde kalıp bozulmak istemem” demişti. Hiç karşılaşmadığım bu düşünce karşısında, kaldırımda beyaz bastonuyla yolunu bulmaya çalışan bir insanı düşündüm. Arkadaşım şiirle nasıl tanıştığını anımsamıyordu anlaşılan. Şiirle ilgisi olmayan metinlerin şiir diye sunulduğu, hileli mal satışına benzer bir durumla karşı karşıyayız. Düşüncelerdeki şair/şiir imgesi böylece boşalıyor, şiir yalnız bırakılıyor. Sadece yaza yaza şair olacağını düşünen ama hiç okumayanlar çoğalıyor. Beğeni düzeyi düşük, daha dilini yazmayı, “de” “da” yı ayırmayı bilmeyen, başkaları okumasa/beğenmese de yazdığından hoşlananlar, düzeysiz bir okur kitlesi yaratıyor.

Şiir, konuştuğumuz dilin sınırlarını aşan, alışılmadık bir iletişim biçimidir. Sıradanlığa sığdırılamaz. Beğeni düzeyimiz sıradansa, iyi şiiri de değerlendiremeyiz; işin en kötü tarafı da budur.

Octavio Paz, “Kaynağından çıkarılan bir taş heykele de, merdiven basamağına da dönüşebilir; sözcüklerin şiire ve düzyazıya dönüştüğü gibi” diyor. Heykeli ve şiiri yaratan güç, taşı da sözcüğü de “şiirsel eylemle” yüceltir. Bu estetik yapıyı beğenen insan, kaldırım taşı ile düz sözün sıradanlığını anlar. Yüceltilen yapıtlar beğeni duygusunu da yukarı taşır.

Kendi şiir beğenisine inanmak, bir anlamda kaçınılmazdır. Ancak onun aldatıcılığına bilmeden yenilmek korkusu her zaman olmalıdır.

Başka şairleri keşfe çıkmak, çevreyi gözlemlemek, bulunduğumuz yeri anlamak için ne kadar zorunluysa; başka beğeni düzeylerini anlamaya çalışmak da gelişebilmek için o kadar zorunludur.

Yabancısı olduğu bir şiire “bu nasıl şiir böyle!” diye karşı çıkanların, o şiiri beğenenlerin “farklı şiir bilgisine” gereksinmesi vardır. İşte o zaman beğenilerinin ancak bilgiyle gelişebileceğini göreceklerdir.

Kendi şiir beğenimizi bilgiyle sınamadan sanat üretilemez.



Mehmet BÜYÜKÇELİK

8.4.2011